Rastlantılar üzerine düşünüyorum.
Bir olay kendisini hazırlayan rastlantıların oranında anlamlı ve değerli midir? Yoksa... bir olasılıklar evreninde yalnızca denk düşeni mi yaşıyoruz? Yani, yaşadığımız herhangi bir şey, yaşayacağımız olasılıklardan herhangi biri ve rastlantılar hesapsızca milyonlarcasından birini mi getiriyor önümüze?
Az önce yunan mitolojisinde tesadüfler tanrısının (veya kader, kısmet tanrısı) adını ararken çıktı karşıma Ajda. Dinle bak, nasıl da güzel. TIKLA
Yoo hayır, depresif bir ruh hali ile içime yönelmiş yazmıyorum tüm bunları. Yalnızca problemim var rastlantılarla. Çünkü değerini ölçemiyorum.
Sanırım bir duruş belirlemek tek çözüm. Ya tesadüfleri birer işaret olarak algılayıp yaşamalı. Ya da, anlamsız olduklarını düşünüp boşvermeli. Yoksa hiçbir şeyin bu konuda netleşmemizi sağlamaya niyeti yok.
Düşünsene... Bu olasılıklar evreninde yaşanmamış milyonlarca hayatım varken önümde, birinden birinin rastlantılar tarafından önüme getirilmesi çok önemli. Ama bir o kadar da önemsiz diyebilirim.
Gerçekten çözemiyorum.
Bazen, rastlantılarda Tanrı'yı görecek gibi oluyorum. İnanmak istiyorum. Günümün her dakikasını, renkleri, kelimeleri, insanları anlamlandırmaya başlıyorum. Sonra en kendimi dinlediğim anda her şeyi yine bir anda yerle bir ediyorum. Mantık mı her şeye sebep, bilemedim.
Tek bildiğim şu;
Önce yapıyorum, sonra yıkıyorum.
Aahh be blog, bak ne diyor Oktay Rıfat:
" Rastlantıdan korkma,
Rastlantının kucağına düş,
O senden akıllı "
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder