Ruhum, bedenimin içinde çınlayıp duran bir melodi.. Bazen dandik bir müzik seti gibi, yüksek seste titretip duruyor bedenimi coşkuyla. Bazen de, sesini duyamıyorum ve sağıma soluma vurasım geliyor. Tıpkı düzelsin diye, dandik ve eski bir müzik setinin sağına soluna vurduğumuz gibi.
Öyle zamanlar geliyor ki, gökyüzüne bakıp, bildiğim bütün güzel şeyleri çığlık çığlığa söylemek istiyorum. Sevgimi, mutluluğumu, huzurumu, keyfimi, şükrümü.. Gökyüzüne bakarken, içimdeki tüm iyilik gözlerimden evrene fışkıracakmış gibi geliyor öyle zamanlarda. Gözlerimi kapattığımda, çıplak ayakla toprağa basan, rengarenk elbisesini elleriyle havaya kaldırmış, çimler üzerindeki bir kız oluyorum. Sonsuz bir huzur ve tüm evrenin şefkati kucaklıyor beni.
Öyle zamanlar da var ki, bugünüme sıkışmış, yarınım için endişeleniyorum. Huzursuzluğumun haddi hesabı yok. Öfkem kime bilmiyorum.. Tek bildiğim, sonsuzluk içerisinde sürekli kendini yineleyen endişelerimin oluşu. Mutsuz değil, sıkışmış hissediyorum. Bitik değil, yitik. Hiçbir yer karanlık değil. Yalnızca hayatımın grisindeki siyah oranı öyle değişken ki, içindeki beyaza takılmış debeleniyorum. Gözlerimi kapattığımda, buz gibi bir boşlukta çırılçıplak, yalnızca üşüyen bir kız oluyorum. Zaman, sırf acılarımı dindirmesin diye durmuş, korkunç bir işkenceye dönüşmüş gibi oluyor öyle zamanlarda.
Ne negatif bir insanım, ne de depresif; ne sevgi kelebeğiyim, ne de insancıl..
Ruhunu dinleyen herkes gibi, duyduğum her kesik seste endişeleniyorum. Ne zaman sesi kısılsa içimdeki melodinin, telaşlanıyorum. Ve ne zaman coşsa içimdeki ses, zangır zangır titriyorum. Dandik bir müzik setiyle bu kadar çok ortak yönümüzün olduğunu keşfetmiş olmam da ayrı bir güzel.
Ama biliyorum.. O kadar mükemmel bir ruhum var ki, bedenime ağır geliyor.
Bir gün birbirimize alışacağız. Ya da, ben onu bu kadar kurcalamaktan vazgeçeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder